18 Nisan 2013 Perşembe

 


''... Şeytanları tarafından eziyet edilen kişi farkında olmadan öcünü en yakınındakinden alır...''

sayfa 52


''...Yaşamın iki saati, iki sayfa yazıdan yeğdir demeyin, yazı daha fakir ama daha açıktır...''

sayfa 56


''...Bugün bir Viyana harihası gördüm, senin sadece bir odaya ihtiyacın var olduğu halde böylesine büyük bir şehrin inşa edilmiş olmasını bir anlığına aklım almadı...''

sayfa 87


''...İnsan aslında sahip olduklarının bilincinde olmayan bir kapitalisttir...''

sayfa 120


''...neden senin odanda duran, sen sandalyende ya da çalışma masanda otururken, uzanırken ya da uyurken seni bütünüyle gören mutlu bir dolap değilim...''

sayfa 137


''...Önümüzdeki ay Prag'a gelebileceğini söylüyorsun. Sana şöyle demek istiyorum: Gelme. Bir gün gerçekten ihtiyacım olduğunda ve senden gelmeni istediğimde, hemen geleceğin umudu kalsın bende, ama şimdi gelmesen daha iyi, çünkü yine gitmek zorunda kalacaksın...''

sayfa 146


''... İnsan kendi kusurlarına katlanmak zorundadır, her an için; ama iki kişilik bir kusura katlanmak zorunda değildir. Gözler yerinden çıkarılıp atılmak için değil mi? Hem bu o kadar da kötü değil, abartı ve yalan bu, her şey abartı; sadece özlem gerçek, abartılamayan gerçek. Ama özlemin gerçekliği de o kadar kendine ait bir gerçeklik değil, daha ziyade, geri kalan her şeyin yalan olduğunun ifadesi...''

''...Bir de kendin söylüyorsun: 'sevmeye güçleri yok.' diye; bu 'insan'la 'hayvan'ı ayırt etmek için yeterli değil mi?...''

sayfa 289


''... İnsanlarla ilgili yazdığın şey, 'sevmeye güçleri yok.' doğruydu Milena, sen yazarken doğru olduğuna inanmamış olsan da. Belki de sevme güçleri, sevildiklerinde ortaya çıkıyordur. Bu noktada onlar için hafifletici bir ayrım da var. Bu insanlardan biri sevgilisine 'beni sevdiğine inanıyorum.' dediğinde, bu bambaşka ve diğerinin 'senin tarafından seviliyorum.' demesinden çok daha hafif bir şey. Ama bunlar birbirini seven insanlar değil, dilbilgisi uzmanları...''

sayfa 297


''... Bir öğrenci sürekli ölümden bahseden öğretmeniyle alay ediyor: 'Durmadan ölümden bahsediyorsun ama hala ölmüyorsun.' 'Öleceğim tabii. Son şarkımı söylüyorum. Kimisinin şarkısı daha uzundur, kimisininki daha kısa. Ama aradaki fark sadece birkaç sözcükten ibarettir...''

sayfa 308


''... Hayvan efendisinin elinden kırbacı alır ve kendisini kırbaçlamaya başlar, efendi olmak için, ama bunun kırbacın kayışına atılmış yeni bir düğümün yarattığı bir fantezi olduğunun farkında değildir...''

sayfa 315


''...Ya kaderine boyun eğ... tevazu ile... ya da kaderini ara...''

sayfa 338


''...Yaşayan yazarlar, kitaplarıyla yaşayan bir bağ kurarlar. Kendi var oluşlarıyla, kitapları için ya da kitaplarına karşı müdahale ederler. Kitabın gerçek doğal yaşamı yazar öldükten sonra başlar, daha doğrusu yazarın ölümünden bir süre geçtikten sonra, çünkü bu gayretli yazarlar öldükten sonra da bir süre kitapları için mücadele ederler. Ama sonrasında kitap yalnız kalır ve sadece kendi kalp atışlarının gücüne yaslanabilir...''

sayfa 341


Franz Kafka-Milena'ya mektuplar
antik batı klasikleri

6 Nisan 2013 Cumartesi



                                                                                                


''... Biz on sekiz yaşındakiler için onlar, yetişkinler dünyasına aracılık ve yol göstericilik yapacaklar; iş, görev, kültür, ilerleme ve yarının yolunu onlar gösterecekti. Onları zaman zaman alaya aldığımız ve küçük oyunlar oynadığımız olurdu, ama aslında onlara inanıyorduk. Onların temsil ettiği otorite kavramını bizim kafalarımız, daha büyük bir anlayış ve daha insanca bir bilgiyle bir tutuyordu. Fakat gördüğümüz ilk ölü, bu inancı parçaladı. Bizim yaştakilerin onların kuşağından daha dürüst olduğunu anlamak zorunda kaldık. Onların bize olan bütün üstünlüğü süslü cümleleri ve açıkgözlülükleriydi. İlk yaylım ateş bize yanlışımızı gösterdi ve onların öğrettiği dünya görüşünü çökertti.
Onlar daha yazışmak ve nutuk çekmekle uğraşırken, bizler gezici hastaneleri ve ölenleri görmekteydik; onlar devlete hizmet fikrini göklere çıkarırken, bizler ölüm korkusunun daha ağır bastığını çoktan öğrenmiş bulunuyorduk. Ama bu yüzden ne fesatçı ne asker kaçağı ne de korkak -onlar bu deyimleri hemen kullanırdı- olmuştuk. Vatanımızı biz de onlar kadar seviyorduk, her saldırıya kahramanca karşı koyuyorduk. Ama şimdi ayırt edebiliyorduk ve olup bitenleri görmesini öğrenivermiştik. Onların dünyasından hiçbirşeyin kalmadığını da görüyorduk. Birdenbire öyle korkunççasına yalnızdık ki! Ve bu işlerin altından tek başımıza çıkmamız gerekiyordu...''

sayfa 10


''... Kropp ise bir düşün adamı. Savaş ilanının, bir çeşit halk bayramı olması ve sözgelişi boğa dövüşlerindeki gibi müzikli ve giriş biletli olması gerektiğini ileri sürüyor. Böyle olunca, her iki ülkenin bakanları ve generalleri mayolar giyip, ellerinde sopalarla alanda karşılıklı yer alarak birbirine saldıracaklar. Hangi taraf ayakta kalırsa o ülke kazanmış ilan edilecek. Böylesi, şimdi olduğundan, yani ilgisi bulunmayan kimselerin çarpışmasından daha sade ve daha uygun düşer...''

sayfa 31


''... İnsan aslında ve herşeyden önce canavar yaratılışlıdır, ancak bundan sonra, ekmek dilimine yağ sürülmesi gibi, üzerine azıcık bir iyilik boyası çekilmiştir...''

sayfa 33


''... Askerin hayatta kalması binbir rastlantıya bağlıdır; asker rastlantıya inanır ve ona güvenir...''

sayfa 75


''... Bir emir bu sessiz kişileri bizim düşmanımız yaptı. Bir emir onları dostumuz yapabilirdi. Hiçbirimizi tanımayan  birkaç kişi, herhangi bir masanın çevresinde toplanıp bir yazıyı imzaladılar. Başka zaman olsa bütün dünyanın hakaretini ve cezasını üstüne çekecek olan bu yazı, bizler için yıllarca en yüksek amaç yerine geçecek. Karşımızda duran bu çocuk yüzlü, kilise uluslarına özgü sakallı sessiz insanları birbirinden kim ayırt edebilir? Her gedikli bir acemi er için, her lise öğretmeni de bir öğrenci için şu adamların bize olduğundan daha müthiş bir düşmandır. Ama yine de onlara ateş açardık, onlar da serbest kalır kalmaz bize ateş ederlerdi...''

sayfa 142


''... Bizler vatanımızı savunmak için burada bulunuyoruz. Ama Fransızlar da yine vatanlarını savunmak için buradalar. Şu halde haklı olan hangi taraf?...''

sayfa 149


''... Hemen hepimiz de sıradan kişileriz. Fransa'da insanların çoğunluğu da yine işçiler, zanaatkarlar ve küçük memurlar. Şu halde bir Fransız demircisi veya kunduracısı bizlere neden saldırsın? Hayır, hayır. Bunları yapan hep hükümetler. Ben buraya gelinceye kadar hiçbir Fransız görmüş değildim. Fransızların çoğu da bizimle aynı durumdalar. Bize ne kadar ise onlara da o kadar soruldu...''

sayfa 150-151


''... Milletlerin birbirine zorla düşman edildiğini ve hiç ses çıkarmadan, hiçbirşey bilmeden budala, uysal ve bönce birbirlerini öldürdüklerini görüyorum. Dünyanın en zeki beyinlerinin, bütün bunları daha ustaca ve daha devamlı yapmak için yeni silahlar ve yeni laflar bulduklarını görüyorum...''

sayfa 193-194


Erich Maria Remaque-Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok
everest yayınları