6 Nisan 2013 Cumartesi



                                                                                                


''... Biz on sekiz yaşındakiler için onlar, yetişkinler dünyasına aracılık ve yol göstericilik yapacaklar; iş, görev, kültür, ilerleme ve yarının yolunu onlar gösterecekti. Onları zaman zaman alaya aldığımız ve küçük oyunlar oynadığımız olurdu, ama aslında onlara inanıyorduk. Onların temsil ettiği otorite kavramını bizim kafalarımız, daha büyük bir anlayış ve daha insanca bir bilgiyle bir tutuyordu. Fakat gördüğümüz ilk ölü, bu inancı parçaladı. Bizim yaştakilerin onların kuşağından daha dürüst olduğunu anlamak zorunda kaldık. Onların bize olan bütün üstünlüğü süslü cümleleri ve açıkgözlülükleriydi. İlk yaylım ateş bize yanlışımızı gösterdi ve onların öğrettiği dünya görüşünü çökertti.
Onlar daha yazışmak ve nutuk çekmekle uğraşırken, bizler gezici hastaneleri ve ölenleri görmekteydik; onlar devlete hizmet fikrini göklere çıkarırken, bizler ölüm korkusunun daha ağır bastığını çoktan öğrenmiş bulunuyorduk. Ama bu yüzden ne fesatçı ne asker kaçağı ne de korkak -onlar bu deyimleri hemen kullanırdı- olmuştuk. Vatanımızı biz de onlar kadar seviyorduk, her saldırıya kahramanca karşı koyuyorduk. Ama şimdi ayırt edebiliyorduk ve olup bitenleri görmesini öğrenivermiştik. Onların dünyasından hiçbirşeyin kalmadığını da görüyorduk. Birdenbire öyle korkunççasına yalnızdık ki! Ve bu işlerin altından tek başımıza çıkmamız gerekiyordu...''

sayfa 10


''... Kropp ise bir düşün adamı. Savaş ilanının, bir çeşit halk bayramı olması ve sözgelişi boğa dövüşlerindeki gibi müzikli ve giriş biletli olması gerektiğini ileri sürüyor. Böyle olunca, her iki ülkenin bakanları ve generalleri mayolar giyip, ellerinde sopalarla alanda karşılıklı yer alarak birbirine saldıracaklar. Hangi taraf ayakta kalırsa o ülke kazanmış ilan edilecek. Böylesi, şimdi olduğundan, yani ilgisi bulunmayan kimselerin çarpışmasından daha sade ve daha uygun düşer...''

sayfa 31


''... İnsan aslında ve herşeyden önce canavar yaratılışlıdır, ancak bundan sonra, ekmek dilimine yağ sürülmesi gibi, üzerine azıcık bir iyilik boyası çekilmiştir...''

sayfa 33


''... Askerin hayatta kalması binbir rastlantıya bağlıdır; asker rastlantıya inanır ve ona güvenir...''

sayfa 75


''... Bir emir bu sessiz kişileri bizim düşmanımız yaptı. Bir emir onları dostumuz yapabilirdi. Hiçbirimizi tanımayan  birkaç kişi, herhangi bir masanın çevresinde toplanıp bir yazıyı imzaladılar. Başka zaman olsa bütün dünyanın hakaretini ve cezasını üstüne çekecek olan bu yazı, bizler için yıllarca en yüksek amaç yerine geçecek. Karşımızda duran bu çocuk yüzlü, kilise uluslarına özgü sakallı sessiz insanları birbirinden kim ayırt edebilir? Her gedikli bir acemi er için, her lise öğretmeni de bir öğrenci için şu adamların bize olduğundan daha müthiş bir düşmandır. Ama yine de onlara ateş açardık, onlar da serbest kalır kalmaz bize ateş ederlerdi...''

sayfa 142


''... Bizler vatanımızı savunmak için burada bulunuyoruz. Ama Fransızlar da yine vatanlarını savunmak için buradalar. Şu halde haklı olan hangi taraf?...''

sayfa 149


''... Hemen hepimiz de sıradan kişileriz. Fransa'da insanların çoğunluğu da yine işçiler, zanaatkarlar ve küçük memurlar. Şu halde bir Fransız demircisi veya kunduracısı bizlere neden saldırsın? Hayır, hayır. Bunları yapan hep hükümetler. Ben buraya gelinceye kadar hiçbir Fransız görmüş değildim. Fransızların çoğu da bizimle aynı durumdalar. Bize ne kadar ise onlara da o kadar soruldu...''

sayfa 150-151


''... Milletlerin birbirine zorla düşman edildiğini ve hiç ses çıkarmadan, hiçbirşey bilmeden budala, uysal ve bönce birbirlerini öldürdüklerini görüyorum. Dünyanın en zeki beyinlerinin, bütün bunları daha ustaca ve daha devamlı yapmak için yeni silahlar ve yeni laflar bulduklarını görüyorum...''

sayfa 193-194


Erich Maria Remaque-Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok
everest yayınları

Hiç yorum yok: